Hocalı Katliamı Nedir (HOCALI KATLİAMI HAKKINDA BİLGİ)

Hocalı Katliamı Nedir (HOCALI KATLİAMI HAKKINDA BİLGİ)

EDİTÖRÜN SEÇTİKLERİ Haberleri

Hocalı Katliamı unutulmadı. Hocalı Katliamı nedir ve Hocalı Katliamı hakkında detaylı tüm bilgilere haberimizden ulaşabilirsiniz...

Hocalı Katliamı unutulmadı. Hocalı Katliamı nedir ve Hocalı Katliamı hakkında detaylı tüm bilgilere haberimizden ulaşabilirsiniz...Hocalı Katliamı (Azerice: Xocalı soyqırımı), Karabağ Savaşı sırasında 26 Şubat 1992 tarihinde Azerbaycan Cumhuriyeti'nin Dağlık Karabağ bölgesindeki Hocalı kasabasında yaşanan ve Azeri sivillerin Ermenistan'a bağlı kuvvetler tarafından toplu şekilde öldürülmesi olayıdır."Memorial" İnsan Hakları Savunma Merkezi[1], İnsan Hakları İzleme Örgütü[2], The New York Times gazetesi[3] ve Time dergisine[4] göre katliam, Ermenistan'ın[5] ve 366. Motorize Piyade Alayı'nın[6] desteğindeki Ermeni güçleri[7] tarafından gerçekleştirilmiştir. Ayrıca, Karabağ Savaşında Ermeni kuvvetlere komutanlık yapmış bugünkü Ermenistan Cumhurbaşkanı Serj Sarkisyan[9] ve Markar Melkonyan'ın aktardığına göre kardeşi Monte Melkonyan, katliamın Ermeni güçler tarafından yapılan bir intikam olduğunu açıklamıştır.İnsan Hakları İzleme Örgütü, Hocalı Katliamı'nı Dağlık Karabağ'ın işgalinden bu yana gerçekleşen en kapsamlı sivil katliamı olarak nitelendirmiştir.Azerbaycan Cumhuriyeti'nin resmî açıklamasına göre saldırıda 106'sı kadın, 83'ü çocuk olmak üzere toplam 613 Azerbaycanlı hayatını kaybetmiştir.[12]Dağlık Karabağ bölgesinin en önemli tepelerinden birisinde olan Hocalı kasabası Ermeni güçleri için önemli bir askerî hedef niteliği taşımaktaydı.[10]. Kasaba Hankendi'yle Ağdam'ı bağlayan yolun üzerinde bulunup bölgenin tek havalimanı için üs konumundaydı. İnsan Hakları İzleme Örgütü'nün raporuna göre Hocalı kasabası Hankendi'yi top ateşine tutan Azerbaycan Silahlı Kuvvetleri tarafından üs olarak kullanıldığı için Ermeni kuvvetler tarafından top ateşine tutulmaktaydı.

Aralık 1991'de Hankendi çevresinde yerleşen ve Azerilerin yaşadığı Kerkicahan kasabasının alınmasından sonra, Hocalı kasabası tamamen Ermeni ablukasında kaldı. 30 Ekim'den itibaren karayoluyla ulaşım kapanmış ve tek ulaşım vasıtası olarak helikopter kalmıştı. 20 Kasım 1991'de Hocavend semalarında Mi-8 helikopterin Ermeni kuvvetler tarafından vurulması ve sonuçda birkaç Azerbaycan devlet resmileri, Rus ve Kazak gözlemciler dahil 20 kişinin ölümünden[14] sonra, hava ulaşımı da kesilmişti. İşgalden önce 1991-1992 kış aylarında Hocalı sürekli olarak bombalanmıştır. Hocalıdan çıkmış mültecilerin İnsan Hakları İzleme Örgütü'ne söylediklerine göre, bazı durumlarda bombardımanlar açıkca sivil hedeflere karşı yönlendirilmiştir. Saldırı öncesi, birkaç aydır kasaba elektrik ve gazdan yoksundu.936 km2'lik alana sahip, savaştan önce 2.605 aileden ibaret 11.356 kişinin yaşadığı Hocalı kasabası 26 Şubat 1992 tarihinde yağmaya[kaynak belirtilmeli] maruz kalmış ve kasaba tamamen yok edilmiştir. Uzun süre cesetlerin alınması bile mümkün olmadı[16]. Kasaba Alef Hacıyev komutasındaki yaklaşık 160 hafif silahlı kişiden oluşan Özel Polis Gücü (OMON) birlikleri tarafından savunulmaktaydı.[9] İlaveten 200 kişilik savunma kuvveti mevcuttu.

Katliam

Hocalı Katliamı'nda yaşamını yitiren üç yaşındaki Gülmire Mehdiyeva ile beş yaşındaki başka bir kız çocuğunun Bakü'deki mezarları.Hocalı saldırısının olduğu tarihlerdeki bir gazete küpürü.Ermeni güçleri 1992 yılının 25 Şubatı 26 Şubat'ta bağlayan gecede bölgedeki 366. Alayın da desteği ile önce giriş ve çıkışını kapadığı Hocalı kasabasında, Azeri resmî kaynaklarına göre, 83 çocuk, 106 kadın ve 70'den fazla yaşlı dahil olmak üzere toplam 613 sakin öldürülmüş, toplam 487 kişi ağır yaralanmıştır. 1275 kişi ise rehin alınmış ve 150 kişi ise kaybolmuştur. Cesetler üzerinde yapılan incelemelerde cesetlerin birçoğunun yakıldığı, gözlerinin oyulduğu, başları kesildiği görülmüştür. Hamile kadınlar ve çocukların da maruz kaldığı tespit edilmiştir.Eski ASALA eylemcilerinden Monte Melkonyan, Hocalı'ya yakın bölgede Ermeni askeri birliklere komutanlık yapmış ve katliamdan bir gün sonra Hocalı çevresinde gördüklerini günlüğünde anlatmıştır. Melkonyan'ın olümünden sonra, Markar Melkonyan kardeşinin günlüğünü Benim Kadeşimin Yolu (My Brother's Road) başlığıyla ABD'de çıkardığı kitapta Hocalı katliamını şöyle tasvir ediyor [10]:

Bir gece önce akşam 11 civarında, 2.000 Ermeni savaşçısı, Hocalı'nın üç tarafındaki yüksekliklerden ilerleyerek, kasaba sakinlerini doğudakı açılışa doğru sıkıştırmışlar. 26 Şubat sabahına kadar mülteciler Dağlık Karabağın doğu yüksekliklerine ulaşmış ve aşağıdakı Azeri kenti olan Ağdam'a doğru inmeye başlamışlar. Burdaki tepeciklerde yerleşen sivilleri güvenli arazide takip eden Dağlık Karabağ askerleri onlara ulaşmışlar. Mülteci kadın Reise Aslanova İnsan Hakları İzleme Örgütüne verdiği açıklamada "Onlar sürekli ateş ediyorlardı" diye konuşmuştu. Arabo'nun savaşçıları daha sonra uzun zaman kalçalarında taşıdıkları bıçakları kınlarından çıkarakak bıçaklamaya başlamışlar.Şu anda yalnız kuru çimenden esen rüzgarın sesi ıslık çalıyordu, ve ceset kokusunu uçurması için bu rüzgar henüz erkendi.Monte üzerinde kadınların ve çocukların kırılmış kuklalar gibi saçıldığı çimene eğilerek "Disiplin yok" diye fısıldadı. O bu günün önemini anlıyordu: bu gün Sumgayıt Pogromunun dördüncü yıldönümüne yaklaşıyordu. Hocalı stratejik bir amaç olmasından başka aynı zamanda bir öç alma eylemiydi.

Bugünkü Ermenistan cumhurbaşkanı ve savaş süresinde Karabağ'da Ermeni güçlerine kumandanlık yapmış Serj Sarkisyan'ın İngiliz araştırmacısı ve yazarı Thomas De Waal'a söylediklerine göre Hocalıdan önce, Azerbaycanlılar bizim şaka yaptığımızı sanıyordu, Ermenilerin sivil topluma karşı el kaldırmayacaklarını sanıyorlardı. Biz bunu (stereotipi) kırmayı başardık. Ve olay işte bu. Ayni zamanda o delikanlıların arasında Bakü'den ve Sumgayıt'tan kaçanlarında olmasını anlamalıyız.

Ermenistan Maslahatgüzar'ı Movses Abelyan, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'na Ermenistan Dış İşleri Bakanlığı tarafından takdim ettiği mektupda, Azerbaycan'ın olayı "utanmazcasına kullandığını" söylemiştir. Abelyan, eski Azerbaycan cumhurbaşkanı Ayaz Mutallibov'un Çek gazeteci Dana Mazalova ile yaptığı ve 2 Nisan 1992'de Rusya'nın Nezavisimaya Gazeta gazetesinde yayımlanan röportaja dayanarak, sivillerin kaçışını kolaylaştırmak amacıyla Karabağ'daki Ermenilerin açmış olduğu dağ geçidinden yerli halkın kaçışının Azerbaycan Halk Cephesi militanları tarafından önlendiğini savunmuştur.. Ayrıca Abelyan, Ermenilerin Azeri sivillere beyaz bayrak ile kasabayı terketme çağrısında bulunduğunu söyleyen bir Azeri kadınının sözünden alıntı yapan İnsan Hakları İzleme Örgütü Helsinki Watch bölümünün Eylül 1992 raporuna dayanarak, gerçekten Azeri militanlarının kaçmaya çalışanları vurduğunu yazmıştır.Daha sonraki röportajlarda Mutallibov, Ermenileri kendi sözlerini bariz şekilde yanlış yorumlaması gerekçesiyle suçlamış ve sadece, "Azerbaycan Halk Cephesi Hocalı katliamının sonuçlarını kendi siyasi çıkarlarına kullandı" diye söylediğini vurgulamıştır.İlaveten, İnsan Hakları İzleme Örgütü İcra Direktörü, sivil ölümlere Karabağ Ermeni güçlerinin doğrudan sorumlu olduğunu, hem kendi raporu hem de Memorial'ın raporunun Azeri güçlerin sivillerin kaçışını engellediğine ve sivillere ateş açtığına dair argümanı destekleyen herhangi delilin içermediğini ifade etmiştir.

Uluslararası tepki

İnsan Hakları İzleme Örgütü olayı Dağlık Karabağ Savaşı içerisinde yapılan en büyük katliam olarak nitelemiştir. Azerbaycan Parlamentosu 1994'te Hocalı'da yaşanan katliamı "soykırım" olduğunu ilan etti.Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi'nin 31 üyesi (12 Türkiye, 8 Azerbaycan, 3 Birleşik Krallık, 2 Arnavutluk, 1 Bulgaristan, 1 Lüksemburg, 1 Yugoslavya Federal Cumhuriyeti, 1 Makedonya Cumhuriyeti, 1 Norveç, 1 Polonya) tarafından imzalanan, Ermenistan tüm Hocalıları öldürdüler ve tüm şehri harap ettiler ifadesinin de yer alan ve 19. yüzyılın başlarından beri Ermenistan tarafından Azerilere karşı işlenen soykırım olarak tanınmaya adım atılması gerektiğini bütün parlamento üyelere söyleyen 324 nolu bildiri yayımladı.2009'un Şubat ayında Kaliforniya Eyalet Alt Senatosu'nun üyesi Felipe Fuentes, Azerbaycan cumhurbaşkanı İlham Aliyev'e yazdığı mektupda Hocalı olaylarını Azeri katliamı şeklinde nitelendirerek, kurbanların ailelerine başsağlığını sunmuştur.Meksika Senatosu, 2011'de Hocalı olaylarını soykırım olarak tanımıştır.1992 yılında Şubat'ın 25'ini 26'sına bağlayan gece Hocalı'da soykırım yapıldı.Azerbaycan Milletvekili Musa Kasımlı, "Türkiye güçlü olursa Türk devletleri güçlü olur" dedi.

Kasımlı, İnönü Üniversitesi tarafından Hoca Ahmet Yesevi Konferans Salonu'nda düzenlenen "Türk Dünyası, Ermeni Yalanları ve Hocalı Katliamı" panelinde, Ermeniler'in, soykırıma maruz kaldıklarını iddia ettiklerini söyledi.Rusya ve Gürcistan arşivleri başta olmak üzere 8 ülkenin arşivinde çalışmış biri olarak, Türkler'in hiçbir zaman Ermeniler'e soykırım yapmadığını ifade eden Kasımlı, "Burada oturan çocukların babaları, dedeleri Ermenilere soykırım yapmadı. Ermeniler soykırım yaptı" diye konuştu.Ermeniler'in, 1992 yılında Şubat'ın 25'ini 26'sına bağlayan gece Hocalı'da soykırım yaptığını anlatan Kasımlı, "Bu soykırım neticesinde 612 kişi öldürüldü. Onlardan 70'i ihtiyar, 63'ü çocuk, 106'sı kadındı. Bin 275'i esir olarak götürüldü ve 487 kişi sakat bırakıldı" dedi.Kasımlı, Ermenistan'da Türkiye ve Azerbaycan'a nefretin devlet politikası haline getirildiğini belirtti.

Türkiye'nin tehdit altında olduğunu ileri süren Kasımlı, "Türkiye'nin gücünü kimse görmek istemiyor. Türkiye güçlü olursa, Türk devletleri güçlü olur. Azerbaycan ne kadar güçlü ise Türk devletleri güçlüdür, Türkiye güçlüdür" şeklinde konuştu.Zengin Azerbaycan İçin Mücadele Birliği Başkanı İrade Aliyeva da Hocalı katliamının 20. yüzyılın facialarından biri olduğunu dikkati çekerek, bugün dünyanın artık bunu kabullendiğini aktardı.Dünya Azerbaycanlılar Kültür Merkezi Başkan Yardımcısı Rasim Memmedov ise bu gibi faciaların bir daha yaşanmaması için gençlerin vicdan ve ahlak birliğini ortaya koymaları gerektiğini söyledi.

23 yıl önce yaşanan Hocalı katliamında, eli silah tutan erkekler savaşırken kadınlar ve çocuklar, kuşatılmış şehirden tek çıkış yolu olan Ağdam'a kaçmaya çalışıyordu. Yolda türlü işkencelere maruz kaldı, çocukları ve aileleri gözlerinin önünde öldürüldü. O gün Ağdam'a ulaşmayı başaranlardan bir kısmı şimdi Bakü'de. Ancak yeni bir hayat kurmak yerine hâlâ o gün kaybolan yakınlarını bekliyorlar.

48 yaşındaki Reyhan Sefiyova, 23 yıldır ne zaman bir araya gelseler, her gün, her dakika o günü konuştuklarını, unutamadıklarını, sohbetlerinde dönüp dolaşıp bu konuya geldiklerini ve yeniden yaşadıklarını anlatıyor:"Bir saniyeye bir ömür sığdırmak gibi… O dehşet tasavvur edilemez. Filmlerini yapıyorlar şimdi, ama en iyisini yapsalar bile yaşadıklarımızın yanında zerresi kadar kalıyor."'Bir gün kaçacağımızı biliyorduk, ama bu kadar dehşetlisini beklemiyorduk'Ağlayarak, duraklayarak anlatıyor Sofiyova. Bu halini fotoğraflamamızı istemiyor:

"Ben daha bekârdım, iki kardeşim evliydi, altı çocuk vardı evimizde. Biz böyle bir kaçışın başımıza geleceğini zaten bekliyorduk, bir gün Hocalı'yı terk etmek zorunda kalacağımızı biliyorduk. Ama bu kadar dehşetli bir vaziyette olmasını beklemiyorduk. Sanki karşımızdakiler insanlık dışı bir varlık gibiydi. En kötü ihtimalle bir gülle atarlar, ölürüz diyorduk, savaştı nihayetinde. Çocukları, kadınları böylesine vahşice katletmelerini beklemiyorduk. Ne tesadüf ki akşama doğru Ermeniler gelirken tabiat da düşmanımıza yardım etti. Bir kar başladı. Biz kaçarken bütün yerler kar olmuştu. Ormana girdiğimizde yolumuzu şaşırdık. Karanlık, yerde iz yok. Her tarafta ağlaşma, herkes yakınını bulmaya çalışıyor. Ermeniler biliyordu ki tek bir yol var, ormandan çıkınca asıl o yolda aileleri toplu olarak öldürdüler. Oradan başka tarafa kaçanlar da yolunu şaşırıp donarak öldü.

Ancak sabah hava açılınca gördük kim ölmüş kim kalmış, yanımızda kim var kim yok… Sanki kimse yok… Sonra bir bir kardeşlerimin çocukları geldi. Kardeşlerim nerede bilmiyordum. O gün annemin de orada öldüğünü hiç bilmiyordum. Göremedim, kaybettim sandım. Çok sonra Ağdam'da gören birini buldum. Kardeşimle kaçarken birbirlerini kaybetmişler, bir tepeliğe gidip ona seslenmiş annem, sesini işittikleri gibi hemen vurmuşlar."Ağdam'a ulaştığında sadece kardeşlerinin çocukları vardı yanında. En küçük olanı, bir yaşındaki Servan ölmüştü. Beş yeğeniyle hayata tutundu:"Servan doğduğunda kar yağıyordu. Karla da gitti… Ben o beş çocuğu kurtardım, büyüttüm diyemem. Onlar da beni kurtardı. Onların varlığı da beni büyüttü, bir teselli oldu. Kardeşlerimin, eşlerinin cesetlerini 20 gün sonra alabildik. Cesetlerin getirilmesinde yabancı gazeteciler çok yardımcı oldu. Ama alınamayanlar da var, uzakta kalanlara ulaşamadılar."Uldiz Batiyarova, üç çocuğunu da kurtarmayı başardı.

'O gece yere göğe sığmayan bir işti'

Kuzeni Ulduz Batiyarova, Hocalı katliamında yaşları bir, beş ve altı olan üç çocuğunu korumaya çalışırken, beş kardeşini, annesini ve babasını kaybetti. Hocalı'nın her gün ateş altında kaldığını, 25 Şubat gecesi de hiçbir erkeğin toprağını bırakıp gitmek istemediğini anlatıyor:

"Büyük kardeşlerim Zahit ve Zahir nöbetteydi. Ben çocuklarla annemdeydim. Yemeğe oturmuşken 'yemeği bırakın, Ermeniler şehre girdi' diye eve gelip haber verdiler. Dört bir tarafta tanklar, çocukları mı kaçırayım, annemi mi alayım, kendim mi kaçayım bilemiyorsun, çok çetin bir vaziyetti. Gargar Çayı'na vardığımızda Zahit, tek tek çocukları ve kadınları sırtında taşıyarak karşı tarafa geçirdi. Sonra savaşmaya döndü. Annem yalvardı bizimle gelsin diye ama gelmedi. Bir daha göremedik onu… Ormandan geçerken annemle babamın ayakları soğuktan şişti, yürüyemediler kaldılar orada. Ben çocuklarımı alıp devam etmek zorunda kaldım. Ermeni tuttuğunu öldürüp yüzünü soyuyordu, gözünü çıkarıyordu. Çocuklarımı alıp hızla kaçtım. Çünkü yakaladıkları kızların başına neler… 75 yaşındaki ninemin kafasını soydular. O gece dehşet bir hadiseydi, yere göğe sığmayan bir işti. Sohbet ile baştan sona anlatmam mümkün değil. Canlı şahit olmazsan inanamazsın neler olduğuna, Ağzımı açıp da diyemediğim şeyler…" nbsp;

22 yıl oğullarını bekledi

Babasıyla annesi, bir de o sırada onların yanında kalan küçük kardeşi Vüsal esir düştü. Annesini bir hafta sonra bıraktılar ama dili tutulmuştu. 22 yıl daha yaşadı ama hiç konuşmadı. Bahtiyarova, "Vüsal en son anneme 'karnım aç, üşüyorum' diye bağırıyordu. Annem, eve döndükten sonra her kapı açıldığında umutla kapıya baktı, kayıp oğulları geldi mi diye bekledi, sonunda dayanamadı öldü" diye anlatıyor bir sene önce kaybettiği annesini.Babası da 40 gün esirliğin ardından hükümetten aldıkları binlerce dolarlık para karşılığında salıverildi. Hastaneye babalarını almaya gittiklerinde tanıyamadılar:

"Bir baktık ki insan şeklinde olmayan bir adam bize el ediyor. Dişleri yok, ayakları yok, bacakları çürümüş, cılız…"Babası salıverilmeden önce, gözlerinin önünde oğlu Zahit'e işkenceler yapıldı. O, yine de oğlunu öldürmedikleri için rahatlamıştı ve sonra yıllar boyunca Zahit'in, esir düştükten sonra bir daha görmedikleri Vüsal'ı da alarak kaçmış olabileceğini düşündü. Geri dönmesini bekledi. nbsp; nbsp;

Şehit desteğini kabul etmedilerUlduz'un kardeşi Cemile de o gece kaçmayı başaranlardan. Cemile ağlamaktan konuşamıyor. Kardeşinin donmuş ayaklarına yapışan çorapları bıçakla ayırdığını zorlukla anlatıyor. Bir de esir düşen dayıları Erhan'ın savaşırken esir alındığını söyleyip, yaşıyor umuduyla bir çağrı yapıyor:

"Dayım dedi ki 'Ermeniler sizi esir alırsa sizi de vururum sonra kendimi de vururum.' En büyük silah ondaydı, onu taşıyabilecek cüssede bir o vardı çünkü. Esir alındı. Biz sonra yıllar boyu dayım yokmuş gibi davrandık. Ondan bahsederken biri kim olduğunu, önemli bir savaşçı olduğunu anlar da Ermenilere duyurur, esirlikte öldürürler onu diye korktuk. 20 yıl sonra başladık onu anmaya, düşündük ki bunca yıl haber yoksa ya kaçmıştır ya da öldürülmüştür. Yaşıyorsa ve adını değiştirmediyse belki bu haberi okuyup gelip bizi bulur…" nbsp;

Birkaç yıl Ağdam'da kalan bu üç kadın, yanlarına anne babalarını, çocuklarını ve yeğenlerini alarak Bakü'ye geldi. Ailenin erkekleri şehit düştüğü için aylık bağlanacaktı, ancak onlar itiraz etti. Kardeşlerinin, dayılarının öldüğünü kabul etmediler; bir gün döneceklerini söylediler. Devlet de onlara bir hastane bahçesindeki yarı yıkılmış yapıyı gösterdi yerleşmeleri için. 17 yıl önce geldiklerinde camları bile olmayan bu metruk binayı, yaşanacak bir yer haline getirdiler. Kayıpları dönerse kolayca bulsun diye, buradan başka bir yere taşınmadılar.Hayatlarını değiştiren ve bir daha toparlanamadıkları bu olayda Ermeni milisler kadar, Sovyet ordusuna ve olaylara kayıtsız kalan dünyaya da kızgınlar.

"Bakü'den 20 tane asker geldi, onlar da öldü. Ne bir yardım ne silah... Bütün dünya bize yüz çevirmişti. Ruslar tankı, silahı verdi, Ermeniler öldürdü. Bir yıl sürdü çatışmalar, hiçbir ülke bir şey yapmadı, sanki bunlar olmuyordu" diye kızgınlığını anlatıyor Reyhan Sofiyova.Cemile de katılıyor kuzenine, "Biz ordunun içinde değildik, orada ne oldu bilmiyoruz, biz yalnız kaçmayı bildik. Ama silah yardımı olmasaydı Ermeniler kentimize giremezdi, bunu yapacak güçleri yoktu" diyor.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.
Sonraki Haber Yükleniyor...