Foto muhabirimiz Ukrayna savaşını anlattı: Babama Kiev’de olduğumu söylemedim

“Buça'da kendimizi ceset tarlasında bulduk. Kamyonun teybini açıp son ses müzik dinleyerek sokaktan ceset toplayan görevlileri hayatım boyunca unutmayacağım”
MAHMUT ÖZAY | İSTANBUL
İhlas Haber Ajansı (İHA) foto muhabiri İsmail Coşkun, çekirdekten yetişmiş, dünya çapında bir gazeteci... Yaşı genç, henüz 32’sinde. Ancak tecrübesi yaşının çok ilerisinde. Sıcak coğrafyaların adamı o. Irak’ta, Suriye’de, Karabağ’da ve en son Ukrayna’da savaş bölgelerinde görev yaptı İsmail. Tarihe şahitlik eden fotoğrafları, dünya gazetelerinin manşetlerini süsledi. İsmail Coşkun, Ukrayna’da kameraman Volkan Kayalar ile birlikte iki ay kaldı. Savaşın dehşetini bütün çıplaklığıyla gözleriyle gördü.
Bir süre “Rusya yaptı-Ukrayna yaptı” tartışmalarıyla dünya gündemini meşgul eden ve barış masasının devrilmesine yol açan Buça’nın Yablonska Caddesi’ndeki vahşeti görüntüleyen ilk Türk gazeteci oldu. Ülkelerinden kaçanların, kaçarken bombaların hedefi olanların, can pahasına ülkesini savunanların dramını karelere dondurdu. Savaş bölgesinde birçok şeye şahit oldu. Kendisinden dinledik...
> İsmail, Ukrayna’daki savaş, bir gazeteci olarak nasıl bir tecrübeydi? Nasıl gittiniz oraya?
Çok kötüydü. Uçuşlar kapandıktan iki gün sonra yola çıktık. En büyük avantajımız şirket aracıyla gitmek oldu. Bulgaristan ve Romanya üzerinden geçtik. Hedefe ulaşmamız iki gün sürdü. İlk Lviv’e geçtik. Diğer bölgelere göre biraz daha rahattı şehir. Fakat ne kadar rahat olsanız da neticede savaş ortasındasınız. Nitekim bir süre sonra buraya da roketler düşmeye başladı. İnanılmaz bir göç vardı. Şehrin nüfusu beş günde beşe katladı.
> Ne yediniz ne içtiniz?
Buradan giderken bagajımız doluydu. Tedarikliydik. Ancak bu kadar kalacağımızı tahmin etmiyorduk. Otel bulamadık, araçta kaldık.
> Tren istasyonlarında, yollarda panik havasını görüntüledin. Empati yaptın mı?
Savaş çok üzücü bir şey. Ne kadar gözün alışsa da bir şekilde etkileniyorsun. Burada da dramatik şeylere şahit olduk. İnsanlar yaşadığı şehri, ailesini terk ediyor, babalar evlatlarını bırakıyor. Çocukların bakışı çok etkileyiciydi. Avrupa’nın ortasında kimse tahmin edemezdi ama yaşandı. Ukraynalıların hemen hepsinin kucağında evcil hayvanları vardı.
> Daha önce bu kadarına şahit olmuş muydun?
Evet çok savaş takip ettim ama bu kadar sokak ortasında dizilmiş insanları hâlde ilk defa görüyordum. Meslek hayatımda o kokuyla karşılaştım ama bu kadar yoğun hissetmemiştim. Hâlâ burnuma geliyor gibi bazen.
> Çalışmaların dünya basınında yer aldı? Fotoğrafların yansımasını görmek ne hissettiriyor?
Biz gazeteciyiz, işimiz bu. Ama neticede imzamız için çalışıyoruz. Ertesi gün yaptığımız işin yansımalarını görünce bütün yorgunluğumuz bitiyor. Tek motivasyonumuz bu. Bizim mesleğin şu yanı güzel, sürekli öğreneceğin şeyler çıkıyor. ‘Ben oldum’ diyemiyorsun, sıkılmıyorsun. Sürekli yeni yerler görüyorsun. Ukrayna da bana en çok tecrübe katan yer oldu. Dünyanın en iyi foto muhabirlerinin, kameramanlarının geldiği bir bölgeydi. Aynı yere gidiyorsunuz, icabında aynı şeyi çekiyorsunuz, herkesten farklı bir bakış açısı sunabiliyor; kendini karşılaştırıyor, varsa eksiğinizi fark ediyorsunuz.
> Ailen endişe etmiyor mu?
Babam, Kiev’deyken bizi Lviv’de biliyordu. Kiev’de olduğumu söylemedim. Çok sonra öğrendi gerçeği. Bazen böyle şeyler olabiliyor.
KORKU İNSANI HAYATTA TUTUYOR
> Hayatta kalma endişesi taşıdın mı hiç?
Taşımaz mıyım? O korku her zaman var. Belki de bizi hayatta tutan şey o korku. Onu üzerinizden attığınızda rahatlama gelir ve bu da felakete yol açabilir. Nitekim yanı başımızda bombalar patladı. Üstümüzden roketler geçti. Yola mayın döşemişler. Bir tırı havaya uçurdular, şoförü öldü. Orada ölen biz de olabilirdik. Çünkü bir hafta boyunca gidip geldiğimiz yoldu.
CESETLERİN İZİNİ SÜRDÜK
> Buça'daki barış masasını deviren katliamı çektin. Bölgeye nasıl ulaştınız?
Sekiz saatlik yolcuğun ardından Lviv’den Kiev’e geçtik. Çok sayıda güvenlik noktası vardı. Allah'tan Türk’üz dediğimizde bütün kapılar açıldı. Rusların geri çekildiği bölgelere girmeyi planladık ama izin verilmiyordu. Yollar güvenli değildi. Mayınlar temizlenmemişti. Basın girmeye çekiniyordu. Biz Buça’ya girdik. Rus tankları diziliydi yollar. Bırakıp gitmişlerdi. Bir sivil cesedi gördük. Sonra “Bunun devamı kesin vardır” diye düşündük. Buça çok büyük bir yer. Neresi güvenli bilemiyorsunuz. Ortalıkta kimse yok. Bu sırada bir kamyon gördük. Aracın teybini açmışlar, son ses müzik dinliyorlardı. İletişim kurmaya çalıştık. Rusça konuştukları için anlaşamadık. Cep telefonuyla çektiğim ceset fotoğrafını gösterdim. “Gel benimle” der gibi işaret yaptı. Kamyonun arka kapısını açtı. Aman Allah’ım! Kasa ağzına kadar ceset doluydu. İnanılmaz bir görüntüydü. Meğer cenaze görevlileriymiş. Müziği niye açmışlardı, bilmiyorum. Belki korkularını yeniyorlar belki motivasyon topluyorlardı, kim bilir belki bomba seslerini duymak istemiyorlardı. Sebebini öğrenemedik. O insanları hayatım boyunca unutmayacağım. Bizi sonra o meşhur sokağa götürdüler. Kendimizi bir anda ölüm tarlasında bulmuş gibi hissettik. Hani Mehmet Akif diyor ya Çanakkale Şehitlerine isimli şiirinde “Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el, ayak / Boşanır sırtlara, vadilere, sağanak sağanak.” Aynen öyle idi. Elleri bağlanarak öldürülmüş yan yana onlarca ceset. İç organları çıkmış, çürümüş, kokmuş... Çekim yapmak hiç de kolay değildi. Günlerce gidip geldik bölgeye, o cesetler toplaya toplaya bitmedi. Ölümün her türlüsünü gördük.
RADYODAN HEP BAYRAKTAR'I DİNLEDİK
İHA muhabiri Volkan Kayalar anlatıyor: Ben daha önce Suriye’nin birçok noktada bulundum, çatışmaya şahit oldum ama Ukrayna savaşı çok ayrı bir tecrübe oldu. Kiev’de yaşananlar çok farklıydı. Özellikle Buça’da gördüklerimiz tam bir vahşetti. Oraya giren ilk Türk ekip olduk. İnsanlar elleri arkadan bağlanıp öldürüldükten sonra caddeye atılıştı. Bazıları bisiklet üzerindeyken vurulmuştu. Cesetler uzun süre beklediği için çürümeye başlamıştı. Buça, Irpin ve Brodyanka şehirlerinde yaşanan yıkım gerçekten çok büyüktü. Brodyanka ve Irpin’de mermi isabet etmemiş ev neredeyse yoktu. Savaş acıydı.. Orada bizim için en büyük gurur Türk olmaktı. Türkiye, Ukrayna halkının yanında durdu ve savaşı sonlandırabilmek için yoğun çaba harcadı. Yapılan bu çalışmalar Ukraynalılar tarafından da çok takdir edildi. Tabii en büyük sevginin sebebi ise Bayraktar SİHA’lardı. Hangi noktaya gidersek gidelim Türk olduğumuzu söylediğimizde insanlar bize sarılıyor ve Bayraktar diyorlardı. Askeri, polisi, şehir yöneticileri fark etmiyordu; bizi kim görse önce Bayraktar diyor sonra Türkiye’ye teşekkür ediyordu, yardımda bulunmaya çalışıyordu. Seyir hâlindeyken radyoyu açtığımızda her 10 dakika da bir mutlaka Bayraktar şarkısını dinledik. Bunun ne kadar büyük bir şey olduğunu anlatamam..