ABD'de başkanlık yarışında Clinton'ın geçmişi ön planda

Clinton, bakanlığı döneminde adının karıştığı bazı olaylar yüzünden ise daha şimdiden Cumhuriyetçi başkan aday adaylarının 'hedef tahtası' olmuş durumda.
ABD başkanlık seçimleri için Demokrat Parti'den aday adayı olan Hillary Clinton'ın, Amerikan siyasetinin uzun yıllardır en fazla tanınan isimlerinden biri olması nedeniyle ciddi avantajları olmasına rağmen geçmişte adının karıştığı bazı olaylar nedeniyle rakiplerine ciddi koz sağlayan bazı yıpranmışlıkları bulunuyor. Clinton'ın siyaset sahnesindeki deneyimi ve donanımının yanında hem ABD hem de dünya kamuoyunda tanınan bir isim olması ve son derece hırslı karakteri, seçim kampanyasında kendisine artı değer kazandıracak unsurlar olarak görülüyor.
Yale Üniversitesi hukuk fakültesinde tanıştığı ve 1973 yılında mezun olduktan iki yıl sonra eski ABD Başkanı Bill Clinton ile evlenen 67 yaşındaki Clinton, okul yıllarından başlayarak tüm profesyonel yaşamında aktif bir siyasi çizgi izledi.
Eşinin 1978 yılında Arkansas Valisi olmasının ardından siyasette aktif çalışmalarını sürdüren Clinton, Beyaz Saray yıllarında da geri planda durmak yerine, özellikle sağlık sigortası reformunu hayata geçirme gayretleri ve kadın hakları konularındaki çalışmalarıyla etkin bir başkan eşi oldu.
Hatta Bill Clinton'ın, 1992 yılında seçim kampanyası döneminde, Amerikalılara kendisini başkan seçmeleri halinde iki başkana birden sahip olacakları şeklindeki sözleri hala hafızalarda yerini koruyor.
Eşinin başkanlığı sona erdikten sonra da koltuğuna çekilmeyip, 2001 yılında New York eyaletinden senatör seçilmeyi başaran Hillary Clinton, kısa zamanda Demokrat Parti'nin en bilinen isimlerinden biri haline geldi. Partisinden 2006 yılında da aynı göreve ikinci kez seçilen Clinton, iki yıl sonra da Beyaz Saray'a bu sefer başkan eşi değil, ABD'nin ilk kadın başkanı olmak için seçimlerde aday oldu.
Ancak partisinin ön seçim sürecinde Obama'ya yenilen Clinton, o dönemde parti içi kutuplaşmalara yol açmak ve sıradan Amerikalılara hitap edemeyerek, "elitist" bir görünüm sergilemekle eleştirildi.
Obama başkan olduktan sonra "sürpriz" olarak nitelendirilebilecek bir adım atarak, 2009 yılında Beyaz Saray'daki mesaisine başlamasının ardından Hillary Clinton'ı Dışişleri Bakanlığı görevine getirdi.
- Güçlü bir "başbayan", güçlü bir bakan oldu -
ABD'de bir hükümet kabinesinde görev alan ilk eski "başbayan" olan Clinton, bakanlığı döneminde de 112 ülkeye seyahat ederek, en çok yurtdışı ziyareti yapan Amerikan dışişleri bakanı olarak tarihe geçti. Clinton, bakanlığı boyunca 401 günü yurtdışında geçirdi ve 38 kez dünya turuna eşdeğer mesafe katetti.
Bakanlığı döneminde ABD'nin Irak'taki savaşının resmen sona erdirilmesi, Arap Baharı, Libya'ya askeri müdahale, Suriye krizi gibi son derece çalkantılı bir küresel atmosferin içinde kendini bulan Clinton, bitmeyen enerjisi, birebir teması öne çıkaran diplomasisi, insan hakları ve kadın haklarına gösterdiği hassasiyetle tanındı.
Son yıllarda eleştiri konusu olan ve yıpratıcı olaylara rağmen Demokrat Parti tabanının Clinton'a yakın bağlılığı dikkati çekiyor. Clinton, parti seçmeninin bazı konularda Obama'ya hayal kırıklığı duymasının ardından son yıllarda yine en fazla konuşulan ve partide öne çıkan isim haline geldi. CBS News'ın bir anketine göre, Demokratların yüzde 81'i, ön seçimlerde Clinton'a oy vermeyi düşündüklerini belirtiyor. Bu durum da Clinton'ın seçim dönemi boyunca partililerin desteğini arkasına alacağını gösteriyor.
Yine de bu noktada özellikle Clinton'ın Obama'nın politikalarını devam mı ettireceği, yoksa siyasete yeni bir soluk getirme ve kendi bağımsız çizgisini izleme gayreti mi sergileyeceği merak konusu.
- Geçmişten ders almış görünüyor -
Clinton'ın sosyal medya üzerinden adaylığını açıkladığı videonun içeriğine bakıldığında, 2008 seçim kampanyasından bazı dersler çıkardığı da görülebiliyor. Teknolojiyi kullanmada 2008 seçim kampanyasında Obama'nın gerisinde kalan Clinton, bu sefer sosyal medya üzerinden seçim kampanyası başlatarak sosyal ağları etkin kullanacağının işaretlerini verdi.
Ayrıca, 2008 seçim kampanyasında, bir kanepede oturarak kameraya konuşan ve "kazanmak için buradayım" mesajıyla yola çıkan Clinton, o dönemde "kibirli, havalı, sıradan vatandaştan kopuk" bir kampanya yürütmekle eleştirilmişti.
Clinton'ın önceki gün yayınladığı adaylık videosu ise bambaşka bir görünüm çiziyor. Clinton'ı daha sıcak ve halkla daha fazla empati içinde gösteren, popülist bir ekonomik ajanda izleyeceğine yönelik mesajlar içeren videoda, 10 yıl önceki "kazanmak için buradayım" sloganlı bencil yaklaşımın yerini, "Amerikalıların her zaman bir savunucuya ihtiyacı var. Ben bu savunucu olacağım" mesajıyla seçmene doğrudan hitabı öne çıkaran bir yaklaşım almış görünüyor.
Videoda, ayrıca her yaş, etnik köken ve meslek grubundan Amerikalının kendi geleceklerine dair planları ve kişisel hikayelerine yer verilmesi ile seçim kampanyasının resmi internet sitesinin giriş sayfasında Clinton'ı elinde kahveyle yaşlı iki çifti dinlerken gösteren fotoğrafın yer alması dikkati çekiyor. Clinton'ın seçim kampanyasını özellikle ekonomik eşitsizliği giderme ve orta sınıfı güçlendirme teması üzerine kuracağı belirtiliyor.
Dolayısıyla Clinton, 2008 kampanyasındaki "kibirli ve kendine çok fazla güvenen" tavrın yerine, "tevazu sahibi ve duyarlı, orta sınıfı savunan başkan" imajına odaklanıyor.
Clinton, seçim kampanyasında, ABD'nin ilk kadın başkanı olma hedefini öne çıkararak özellikle kadın seçmenlerin gönlünü kazanmak ve bu anlamda tarih yazmak istiyor.
Özellikle son yıllarda yarışlarda, başkanları belirleyenler "kararsız eyaletler" ile bağımsızlar ve liberaller. Clinton'ın da ekonomik eşitsizlik ve Wall Street bankalarının gücü gibi meseleleri ele almada en iyi aday olduğu hususunda liberalleri ikna etmesi gerektiği ifade ediliyor.
- Demokratların en çok tutulan adayı -
Demokratlardan şu ana kadar başkanlığa adaylığını açıklayan ilk isim olan Clinton, 2008 seçimlerindeki partisinin ön seçimlerinde Obama ile kıyasıya yarış atmosferinin tersine bu sefer nispeten "rakipsiz" kampanya süreci geçirebilir.
Son anketlere göre, adaylık için adları geçen partinin diğer isimlerinden eski Maryland eyaleti valisi Martin O'Malley, eski Virginia senatörü Jim Webb ve bağımsız senatör Bernard Sanders gibi isimlerin hiçbiri şu anda Clinton'a ciddi tehdit olarak görünmüyor. Bu durumu değiştirebilecek tek istisnaysa, kulislerde adı geçse de şu ana kadar adaylık noktasında net tavır ortaya koymayan ABD Başkan Yardımcısı Biden olabilir.
- Rakiplerinin elindeki önemli kozlardan biri Bingazi saldırısı -
Ön seçimlerde ciddi rakip çıkmaması halinde parti içi çekişmelerde yıpranmayacak olsa da Clinton'ın, Dışişleri Bakanlığı ve sonrasındaki dönemde adının karıştığı bazı olaylar Cumhuriyetçi rakiplerine daha şimdiden "saldırı" malzemesi sağlıyor.
Clinton'ı son yıllarda en fazla yıpratan olaylardan biri, 11 Eylül 2012 günü Libya'nın Bingazi kentindeki ABD Başkonsolosluğuna düzenlenen ve ABD'nin Libya Büyükelçisi'nin de hayatını kaybettiği saldırı oldu. Obama yönetimi, 11 Eylül saldırılarının yıldönümü gibi kritik günde başkonsolosluğun güvenlik tehdidini hafife aldıkları ve saldırının koşullarıyla ilgili kamuoyunu yanılttıkları gerekçesiyle Cumhuriyetçilerden çok sert eleştiriler alırken, suçlamaların özellikle yöneltildiği isim Clinton'dı.
- E-postaları da seçim malzemesi olabilir -
Son dönemde Clinton'ın "başını ağrıtan" diğer gelişme de yine bakan olduğu yıllarda resmi işler için özel e-posta hesabını kullanarak federal kuralları ihlal ettiği suçlamasıydı. Clinton, iki ayrı adres için iki ayrı telefon taşımak istemediğinden tüm yazışmalarını özel e-posta adresinden yaptığı ve göreviyle alakalı tüm e-postaları bakanlığa teslim ettiği şeklinde kendini savunmuştu. Ancak Clinton'ın suçlamaların ardından günlerce sessiz kalması ve özel e-postalarından sadece gözden geçirilmiş ve seçilmiş örnekleri bakanlıkla paylaşması başta Cumhuriyetçiler olmak üzere bazı kesimlerin tepkisini çekmişti. Bu konudaki soru işaretlerinin seçim kampanyasında rakipleri tarafından Clinton'a yöneltileceğinden kuşku yok.
- Clinton Vakfı'na yapılan milyonlarca dolarlık bağışlar -
Clinton'ın seçim kampanyasında eleştiri malzemesi olarak kullanılmasına kesin gözüyle bakılan bir diğer husus da eski başkan Bill Clinton'ın 2001 yılında kurduğu yardım amaçlı Clinton Vakfı'na yabancı hükümetlerce yapılan milyonlarca dolarlık bağışlar.
Hillary Clinton'ın 2009-2013 yılları arasındaki Dışişleri Bakanlığı döneminde vakfa bağışların yapılmaya devam etmesi, "çıkar çatışması ve etik dışılık" gibi suçlamaları da beraberinde getirdi.
Eşi Bill Clinton'ın başkanlık yaptığı 1992-2000 yılları da aslında Clinton açısından çok pürüzsüz geçmemişti. Clinton çifti, Beyaz Saray tarihinin belki de en karmaşık ve en uzun süren soruşturmalarından birine neden olan Whitewater emlak skandalı nedeniyle zor zamanlar geçirmişti. Ayrıca Bill Clinton'ın stajyer Monica Lewinski ile ilişkisinin ortaya çıkması da bir yandan ABD başkanlarının adının karıştığı tarihteki en unutulmayacak skandallardan biri olarak hafızalara kazınırken, bu durum Hillary Clinton'ın yoğun bir medya ilgisine maruz kalmasına neden olmuştu.